25 Ekim 2012 Perşembe

Psiko Analist/John Katzenbach


Psiko Analist, Fredrick Stars isimli bir analiste babasının öldüğü 53 yaşına bastığı doğum gününde Rumplestilskin takma adını kullanan psikopat tarafından gönderilen tehdit ve gizem dolu mektubun üzerine kurgulanmış sürprizlerle,kişilik bozukluklarıyla,geçmişin izleriyle ve intikam ateşiyle sarmalanmış müthiş bir roman.
Rumplestilskin mektupta eğer kendisinin kim olduğunu bulmazsa Dr.Fredrick Stars'ı 52 yakınınından birini öldüreceği bir oyuna davet etmektedir,intikam hırsına bürünmüş bu pek merhametli(!) psikopatımız Fredrick Stars'a -ya da Ricky Star- bir seçenek daha sunmuştur, bir köprüden atla veya kafana sık veya ayağına taş bağlayıp kendini denize at yani intihar et. Ricky'nin bu psikopatla mücadelesini ve kitabın şaşırtıcı sonunu okurken müthiş bir haz alacak,John Katzenbac'in bu varoşusal tez de içeren bu kitabı helinizden düşürmeyeceksiniz.

9 Eylül 2012 Pazar

Sis Ve Gece/Ahmet Ümit

Sis ve Gece, 1960 Gaziantep doğumlu Ahmet Ümit'in kaleminden çıkan, yabancı dile çevrilen ilk Türk polisiye romanı olma özelliğine sahip mükemmelin ötesinde bir yapıt. Ahmet Ümit bu kitapta Türkiye'nin yakın tarihine, ilk olarak Teşkilat-ı Mahsusa ismiyle kurulmuş Milli İstihbarat Teşkilatı içindeki ayrışmalara,gruplaşmalara, yine bu teşkilatın mensupları tarafından gerçekleştirilen yargısız infazlara ve kayıt dışı ölümlere çok iyi değinirken kitabı bunlarla da sınırla bırakmayıp yasak bir aşk üzerine de kurmuş. Kitap, 1995'in İstanbul'undan sahtekarından kulamparasına zaten korkak insanlar olup da 6-7 Eylül olaylarıyla birlikte iyice ürkekleşen Rumlarına, devrimi silahla gerçekleştirmek isteyen Sosyalistlerden silahın hiçbir zaman çözüm olmayacağına kanaat getirmiş edebiyat,şiir tutkunu aşık devrimcilere kadar içinde barındırdığı insan portreleriyle iyice tatlandırılmış, şaşırtıcı bir sonla da bir başucu kitabınız olacak, okudukça bir daha okumak isteyeceğiniz bir Ahmet Ümit yapıtı.

6 Eylül 2012 Perşembe

Son Hafriyat (Behzat Ç.)/Emrah Serbes

Son Hafriyat, Behzat Ç. serisinin ilk kitabı olan Her Temas İz Bırakır'dan sonra insanı içine çeken, intikam hırsına bürünmüş,Behzat Ç ve ekibini uzun süre peşinden koşturacak olan kendini Red Kit zanneden bir psikopatın nasıl psikopata dönüştüğünü ve intikam için aynı belediye gibi Ankara'nın her yerine çukurlar açtığı ve TEM'cilerin ailelerini nasıl gömdüğünü anlatan anılarıyla tatlandırılmış bir Emrah Serbes eseri. Bu kitabı okurken kızı intihar ettikten sonra sessizliğe gömülen Behzat başkomiserin konuşmasını sabırla bekleyecek ağzından dökülen ilk cümleleri duyunca katıla katıla güleceksiniz ama yazar bu kahkahaların acısını üzülerek kitabın sonuna geldiğinizde sizden çıkaracak.Son Hafriyat,kendini Ahmet sanan Süleymanı'yla -KASS- Barni Moloztaşa benzeyen müfettişiyle -BMBM- (BM x 2), polisiye türünün genç yazarı Emrah Serbes'in Nirvana'ya ulaştığı kitap, okumazsanız çok şey kaybedersiniz.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Her Temas İz Bırakır (Behzat Ç.)/Emrah Serbes


Her Temas İz Bırakır, 1981 Yalova doğumlu olan genç ve acemi yazar Emrah Serbes'in kaleminden çıkan ilk roman. Ancak yazarı tanımayıp da bu kitabı okuyanlar Emrah Serbes'in kelimelerle kırk yıllık yazarlara taş çıkartırcasına oynamasını görünce acemi olduğunu fark etmeyecektir.Kitap öyle akıcı, öyle sürükleyici ki bir işiniz çıkmazsa elinize alınca eseri iki günde bitireceksiniz. Kitabın konusu, 216 sigarası dudağının kenarından eksik olmayan,bir dönemler Cebeci İdman Ocağı'nda duran top ustası bir stoper olan Cinayet Büro amiri Behzat Ç. ve emektar ekibi Teras Bar'ın terasından atlayıp ya da atılıp ölü bulunan genç kızın basit bir depresyon sonucu mu intihar ettiğini yoksa sempatizanı olduğu komünist örgüte ihanet ettiği için mi yoksa MİT tarafından bu örgüt sempatizanı olduğu için mi öldürüldüğünü bulmaya çalışması. Kitabın her satırına Başkomiser Behzat Ç.'nin 216'sının başkent Ankara sokaklarının kokusu sinmiş ayrıca yazar Emrah Serbes, satır aralarına serpiştirdiği göndermeler ve edebi yeteneğini kanıtlayan betimlemeleriyle kitabı iyiden iyiye renklendirirken karakterleri dertleri, aşkları, aile ilişkileriyle o kadar iyi anlatmış ki detaylarla süslü bu kitabı daha önce cinayet büronun bu elemanlarını daha önce tanıyormuş gibi okuyacaksınız.

7 Ağustos 2012 Salı

Sultanı Öldürmek/Ahmet Ümit


Sultanı Öldürmek, ülkemizin değerli cinayet yazarlarından Ahmet Ümit'in ülkemizde Muhteşem Yüzyıl dizisi ile başlayan ve Fetih 1453 filmiyle güç kazanan Osmanlı modasına uymasıyla ortaya çıkan şahane kurgulanmış bir polisiye romanı olmuş. Kitap dile kolay tam yirmi bir yıldır aynı kadını bekleyen kökleri Osmanlı sarayına dayanan Serhazin sülalesinin son erkek temsilcisi Müştak Serhazin'in Osmanlı tarihine,mesleğine adayan hırs küpü bir kadınla yaşadığı aşk ve hazin ayrılıkları üzerine şekilleniyor. Tabi ki Ahmet Ümit yalnızca bunlarla sınırlı kalmayarak yapıtın ön kapağından da anlaşılacağı gibi Ulu Hakan Fatih Sultan Mehmet'in şaibeli ölümünü ve Müştak'ın deli divane aşık olduğu Nüzhet'in kurban gittiği cinayetin soruşturmasını işlemeyi ihmal etmiyor, zaten kitabın yarısından fazlası yazarın bir önceki eseri olan İstanbul Hatırası'nda da çalkantılı aşk ve iş hayatıyla karşımıza çıkan deneyimli polis Başkomiser Nevzat ile ekibinin bir kıskançlık krizinden mi yoksa mesleki bir hırstan dolayı mı işlendiği bilinmeyen bu cinayeti aydınlatamaya çabasıyla geçiyor. Ayrıca okurlar Fetih Gezisi gibi ufak ama detaylı bölümlerde okuyucu İstanbul'un fethi ile ilgili bilgileri ilköğretim, lise tarih kitaplarından daha eğlenceli bir şekilde öğrenecek, yazara teşekkür edecektir. Fakat bir uyarım olacak ayrıntı  ile çeşni verilmiş kalın kitapları okumayı sevmeyenler bu eseri eline bile almasın üç dört gün içerisinde yaşananların 517 sayfayla anlatılması umarım kitabın ne kadar teferruatlı olduğu konusunda biraz da olsa ipucu olmuştur. Uzun lafın kısası Sultanı Öldürmek diğer kitaplarında genellikle cinayet romanlarının kraliçesi Agatha Christie'den etkilenen Ahmet Ümit'in bu kitabında Dostoyovski'den etkilenip gizemli bir cinayet soruşturmasına İstanbul'umuzun fethini de ekleyerek okuyucuyu doyurduğu bir yapıt olmuş.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Beyoğlu Rapsodisi/Ahmet Ümit


Beyoğlu Rapsodisi, Türkiye'de adam akıllı tek polisiye yazan kişi olabilecek kapasitede bir yazar olan Ahmet Ümit'in kaleminden çıkan özgün olmamasına rağmen sürükleyici 190'ıncı sayfalarına geldiğinizde elinizden bırakamayacağınız bir kitap. Ömürleri Beyoğlu'nda geçmiş üç ayrı kişi, üç ayrı kişiliğe sahip üç insanın -Nihat,Kenan,Selim- öyküsü. Ölümsüzlüğe,kalıcılığa, sanat tarihine adını altın harflerle yazdırmaya olan merakla başlayan ölümler,bir bir aydınlatılan cinayetler. Soruşturma boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak, restoran restoran, bar bar çoksesli,çok ırklı Beyoğlu'nun merkezinde ara sokaklarında gezdirirken genel kültürünüzü artıracak bilgiler vermeyi de ihmal etmiyor yazarımız. Günümüzün Babil Kulesi konumundaki insanın bencilliğini ve acımasızlığını çaresizliğiyle harmanlayarak çok iyi anlatan bir mekan. Başları sıkıcı olmasına rağmen Paris'e, Rusya'ya kadar uzanan müthiş bir gerilim ve hiçbir kitapta bulunamayacak kadar şaşırtıcı bir final. Ahmet Ümit'in bu kitabı diğer romanları kadar iyi olmasa da idare ediyor fakat şaşırtıcılığıyla yine kurtarıyor, komünist bir kişi olan Ahmet Ümit Katya karakteriyle de Rusları ve Bolşevikleri övmeyi ihmal etmemiş..

19 Temmuz 2012 Perşembe

Taş Meclisi/Jean Christophe Grangé


Jean Christophe Grangé bu kez şaşırtıcı bir hayal gücünün mahsulü olan Taş Meclisi kitabıyla karşımıza çıkıyor. Kendinizi karakterlerden biri gibi hissedeceğiniz müthiş sürükleyici ve bir o kadar da şaşırtıcı bu kitapta Türklerin ve Moğolların ata dini olan Şamanizm ile tanışacak telepatinin, parapsikolojinin sırlarına erişeceksiniz. Telepatinin ne kadar güçlü bir şey olduğunu öğrenirken kendinizi Türk ve Moğol şamanlarının veliahtları arasındaki savaşın içinde bulacak, kamların mucizevi tedavilerini okurken de ağzınızı şaşkınlıktan kapatamayacaksınız. Yazarın ikinci eseri olan bu kitap bir yandan üstteki satırları işlerken bir yandan da Sovyetler Birliği'nin gömülü kalmış sırlarının ve nükleer füzyonunun , Mayıs 68'in hala varlığını sürdüren derin izlerinin henüz tam ölmediğini gösteren bir fantastik gerilim.

Kanlı Kartal/Craig Russel


Bir yanda yeraltı dünyasının kontrolünü kendi eline geçirmek için dudak uçuklatan bir savaş yürüten Türk ve Ukrayna mafyası, öbür tarafta Soğuk Savaş döneminin artığı olan gizli servisler. Uyuşturucu,fuhuş,kara para aklama operasyonları derken esas olay yataklarında ciğerleri sökülmüş kanlı kartal gibi iki yana açılmış kadın cesetleri. Tek bir delil bile bırakmadan cinayetleri işleyip giden suçlu veya suçluları bulmakla uğraşan Cinayet Masası Başkomiseri Fabel bir yandan suçluyu veya suçluları ararken öte yandan da işlenen her cinayetten sonra gelen "Sven'in Oğlu" imzalı kışkırtıcı e-postalarla kendini karmaşık olayların içinde bulur. Tanrı Odin kültünde ki kurban etme yöntemine göre işlenen cinayetleri okurken Başkomiser Fabel gibi siz de katili arayacak, "Tanrı Odin kültünden esinlenen bu psikopat adamı kurban etme ayinini tekrar etmeye iten sapkın düşünce nedir?" sorusuna cevap arayacaksınız. Kanlı Kartal, müthiş bir gerilim ve polisiye romanı okuyun derim.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Empati/Adam Fawer


"Olasılıksız" adıyla yayımlanan ilk kitabıyla ülkemizde ve tüm dünyada satış rekorları kıran Adam Fawer'ın ince zekasının ve edebi yeteneğinin ürünü olan, insanları yönetebilecek kadar güçlü olan bilinçaltı mesajları kabaca değil de bir hikayenin üzerine kurarak anlatan Empati kitabı, ihtiyacı olanı da olmayanı da sırf reklamı, ambalajı ilgi çekici diye alan tüketim toplumunun istediklerini,yediklerini,içtiklerini kendi tercih etmediğini bilinçaltı mesajlarla ona zorla tercih ettirildiğini anlatıyor yani Olasılıksız sizi köle olmaktan çıkarmaya, bilinçaltı mesajlarının etkisinden ve tüketim köleliğinden kurtarmaya çalışan, Adam Fawer'ın edebiyat yeteneğini bilim ve felsefeyle harmanladığı elinize alınca bir daha bırakmak istemeyeceğiniz kendini size bağlayacak bir kitap.

17 Temmuz 2012 Salı

Çin İşkencesi/Emine Şenlikoğlu


Doğu Türkistan, (Çinliler tarafından Sincan) bugün bile Kur'an okumanın,oruç tutmanın kısacası İslam'ın hatta bir Türk için sokakta saldırıya maruz kalmadan yürümenin yasak olduğu Çin işgali altındaki toprak parçasıdır. Düşünceleri bazı insanlar için tartışmaya ve tenkite açık olan Emine Şenlikoğlu tarafından yazılan bu kitabın konusu Doğu Türkistan Çinliler tarafından ilk işgal edildiği barış içinde yaşayan Türkistan'a Mao tarafından komünizm getirilmesiyle beraber Türk ve müslümanlar tarafından çekilmeye başlayan çiledir. Bu çile tabi ki kuru kuruya sıkıcı bir dille değil romanlaştırarak anlatılmış, Çin İşkencesi adlı kitap işgalci Çinliler tarafından önce ailesi dağılan ardından da aşkı baltalanan bir adamın hikayesidir.

Bin Muhteşem Güneş/Khaled Hosseını


İlk romanı "Uçurtma Avcısı" neredeyse okuyan her insan tarafından beğenilen Khalled Hosseını, bu kez ülkesi Afganistan'daki kadınların sorunlarını ve acılarını anlatan bir kitapla, Bin Muhteşem Güneş'le, karşımıza çıkıyor. 1960'lı yıllarda başlayıp 2003'e kadar uzanan bir hikaye bu. Bu hikayenin ana karakterleri Leyla ile Meryem isimli iki kız tüm Afganistan'lı kadınları sembolize ediyor.
Aşka,umuda,özleme ve insanlık için barışa duyulan hasrete bir de yürek burkan bir geçmişe sahip olan,hayatları acı olaylar sonucu kesişen Afgan kadınların penceresinden bakacak, kitabın ne kadar ince ayrıntıların üzerine kurgulandığını görecek ve yazarın edebi zekasına hayran kalacaksınız.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

İstanbul Hatırası/Ahmet Ümit


Kişiliğini pek de sevmediğim fakat yazarlığına laf edebilmek için kırk fırın ekmek yememin gerektiği Ahmet Ümit tarafından kaleme alınan İstanbul Hatırası, üzerinde 15 milyon insanın yaşadığı şehrin, şehr-i İstanbul'un, Byzantion (Bizanton)'dan bu zamana kadar ki heyecan dolu serüvenini aktaran bir kitap.
Eserin ön yüzündeki sikkelerden dolayı içeriğini tarih boyunca İstanbul'a hakim olan liderler olduğunu zannedenler olabilir fakat İstanbul Hatırası, bir cinayet romanı. Kültür Başkenti şehrimizin Sarayburnu'nda Atatürk heykelinin dibine bırakılmış boğazı ustaca kesilmiş bir ceset, cesedin avucunda da İstanbul ilk hükümdarı olan Byzantion'un namına basılan sikke. Her şey İstanbul'un ilk hükümdarının sikkesiyle başlıyor ve kurbanlar yediye ulaşana kadar devam ediyor.Yedi tane tepeye sahip şehre yedi ceset,yedi tarihi mekan,yedi hükümdar ve katili arayan,cinayetleri aydınlatmak için uykusuz geceler geçiren Başkomiser Nevzat ve ekibi ile arkadaşlarının çalkantılı aşk hayatı.
İstanbul Hatırası, nefret edenlere bile İstanbul’u sevdirecek, üzerinde yaşadığı şehrin tarihini bilmeyenlere de bu çilekeş şehrin tarihini öğretecek bir kitap.

Şah&Sultan/İskender Pala


Tutku,aşk ve savaşı birlikte işleyen bir kitap Şah&Sultan. Aynı ırkın aynı dinin mensubu iki liderin sırf farklı mezheplerden olmalarından dolayı birbirine düşman olmasını hem tarihi gerçeklerle hem de müthiş bir edebi yetenekle işlemiş İskender Pala bunu anlatırken aşkı da unutmamış ve satır aralarına kitaba çeşni vermesi için satır aralarına "aşk nedir ?" sorusunu serpiştirmiş. Kitabın sonlarına doğru da aşkın insanı gebertecek kadar berbat bir şey olduğunu da ustaca da anlatmış. Fakat aşk bu kitapta okuyucu için ikinci planda kalması gereken unsur olmalı bence. Çünkü Orta Asya'daki atalarımızın Şaman kültürüyle İslam'ın birleşmesi sonucu oluşan Kızılbaşlık -yani Alevilik- ve Yavuz Sultan Selim döneminde bile yavaş yavaş Araplaşmaya başlayan Sunnilik'in iktidar hırsıyla da birleşince kardeşçe yaşaması gereken Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi Devletinin iki hükümdarını da nasıl bir zalime dönüştürdüğünü en sonunda da Çaldıran Ovasında kardeşi kardeşe kırdırdığını gösteren bu kitapta aşk önemsenmemeli. 
Şah&Sultan'ı okurken gerek uzak gerek yakın tarihimizde büyük haksızlıklara ve iftiralara uğrayan Şah İsmail'in tarihimizdeki gerçek yerini anlayacak, Alevilere de atılan iftiraların bir çoğunun nereden kaynaklandığı göreceksiniz. Bunları ben bir Sunni olarak söylüyorum.
Kitaba Yavuz Sultan Selim'in torunu olarak başladım, Şah İsmail'in torunu olarak bitirdim. İskender PALA

12 Temmuz 2012 Perşembe

Timurlenk/Dündar Alp


Timur, Yıldırım Beyazıd'ı ağır bir yenilgiye uğratması ve sürekli yalnızca iyiliklerini gördüğümüz, hiç kötü yönlerine bakmadığımız Osmanlı İmparatorluğu'nu fetret devrine sokmasından dolayı zulmü ifade eden bir semboldür, önyargılarından arınamayan ülkemizde. Aynı Yıldırım Beyazıd kadar Fatih kadar Türk ve müslüman olan Timur Moğol,Türk düşmanı,İslam düşmanı gibi çeşitli kimliklere sokulmuş ve halkımıza düşman olarak tanıtılmıştır. Ben,biraz şüpheci bir yaklaşımla olaylara bakarak "peki gerçekten öyle mi ?" sorusunu yönelttim kendi kendime sonuç olarak Enver'i hain, Kazım Karabekir'i ise basit bir komutan olarak gösteren tarih kitaplarımızın yine bize yalan söylediğine kanaat getirerek bu kitabı okudum, hepinize de tavsiye ediyorum. 
1912 yılında Dündar Alp tarafından kaleme alınan bu kitap Timur'u yanlış tanıtan kitaplara bir isyandır. Aksak Timur'un hayatını romanlaştırarak, akıcı bir üslupla anlatan bu kitapta ; Timur'un güçlü bir imparator olmak için çıktığı zorlu yolda hırs,intikam ve ihaneti bir arada bulacak Aksak Timur hakkındaki önyargılarınızdan kurtulacaksınız.

Not : Yazarın resmi bulunmamaktadır.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Malazgirt'te Bir Cuma Sabahı/Yavuz Bahadıroğlu


Zaferlerle dolu şanlı tarihimizin belki de en önemli olaylarından,dönüm noktalarından birisidir Malazgirt Savaşı. Anadolu'nun kapılarını bize açtığı için de her Türk için çok manalıdır.
Atayurt Orta Asya'dan göç eden nice savaşlar kazanarak yavaş yavaş şu an ki anayurt Anadolu'ya göç eden atalarımızın Anadolu'ya girişi birçok yazar tarafından kaleme alınmış ancak bana göre Yavuz Bahadıroğlu kadar ustaca anlatılmamıştır. Çünkü diğer yazarlar savaşın esas kahramanlarını, askerleri ve insanları, ihmal etmiştir. Yavuz Bahadıroğlu ise o dönemin insanları için "savaş", "barış" ve "ölüm"  kavramının neler ifade ettiğini Türkleri aileleriyle beraber Anadolu'ya savaşmaya sürekleyen sebepleri ustaca anlatmıştır. 

Kısa Not : Kitapta yazarın bir eksikliği vardır o da aynı Alpaslan'ın ordusu gibi Türk olan yalnızca dini değişik  Uz ve Peçeneklerin haçlıların tarafından Alpaslan'ın tarafına geçişini çok kısa anlatmasıdır.

10 Temmuz 2012 Salı

Charlie'nin Çikolata Fabrikası/Roald Dahl

Charlie ; annesi,babası, iki ninesi ve iki dedesiyle beraber kocaman bir kentin bittiği yerde, -af buyurun- köpek bağlasanız durmayacak kadar küçük,kapalı,salaş bir evde hatta ev bile denemez barakada yaşamını sürdürmektedir. Aile evlerinden anlayacağınız üzere aşırı yoksuldur ama kitabımızın kahramanı Charlie 2012 Türkiyesi'nin ergen kızları gibi çikolata aşığıdır, sürekli çikolata yemek ister fakat parası yoktur. Annesi,babası, iki ninesi ve iki dedesi de Charlie'ye acır ve para biriktirip yılda bir kez evlerine ülkenin en lezzetli, Bay Willy Wonka'nın çikolata fabrikasının ürettiği çikolatadan alırlar. Bu çikolata fabrikası o kadar büyüktür ki şehrin sonunda bulunan Charlie'lerin barakasından bile görülebilir. Bir gün bu şehrin sonundan bile görülebilen büyük çikolata fabrikasının sahibi Wonka Amca, fabrikasını devredeceği bir çocuk seçmek için yarışma düzenleyeceğini açıklar. Bu çocuklar çikolata kağıtlarında çıkan özel işaretten seçilecektir. Bunu duyan Charlie, hemen yılda bir defa aldıkları çikolatayı alır fakat Charlie'ye çıkmaz. Charlie iyice dertlenir, dedesi onu teselli eder. Charlie tam umudunu kesmişken bir gün okula giderken yerde para bulur, bulduğu para bir çikolataya yetecek miktardadır ; Charlie hemen çikolatasını alır ve o da ne Charlie'nin çikolata kağıdında o işaretten vardır. Artık Charlie de Çikolata Fabrikası için yarışacaktır.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Deli Kurt/Hüseyin Nihal Atsız

Deli Kurt, Osmanlı döneminin Fasıla-i Saltanat yani Fetret Devrinde gerçekleşen olayları anlatan tarihi bir romandır. Yani usta yazar Hüseyin Nihal Atsız önce Bozkurtların Ölümü ve daha sonra Bozkurtlar Diriliyor da işlediği Orta Asya bozkır hayatını bu yapıtında yeni vatan Anadolu'ya taşımıştır. Kitap Timur tarafından bertaraf edilmiş olan Yıldırım Bayazıd'ın oğulları içerisinde hayatı bizce en az bilinen İsa Çelebi'nin meçhul oğlunun dramatik yaşamıdır. Çocuk, dedesinin bir Osmanlı Hanedanı olduğunu bilmeden sefalet ve savaş içerisinde yaşamını sürdürecek, dedesinin Yıldırım Bayazıd olduğunu kitabın sonlarında ancak öğrenecektir. Ayrıca Deli Kurt, bir takım olağanüstü unsurlar barındıran bir romandır, romandaki parlak bakışlı, bakışlarıyla insanı hasta eden Gökçen Kız ülkemizin Muğla civarlarında ağızdan ağıza abartılarak anlatılan bir halk masalında geçen kızdan başka bir şey değildir.

8 Temmuz 2012 Pazar

Kurtlar İmparatorluğu/Jean Christophe Grangé

Kurtlar İmparatorluğu

Kurtlar İmparatorluğu, usta bir yazar olan Jean Cristophe Grange'in kaleminden çıkan bir yapıt.
Fransa'da Küçük Türkiye olarak adlandırılan Türk mahallesinde işlenilen bir dizi cinayetle başlayan, Paris'in en ücra köşelerindeki polislerinden,sol görüşlü kadınlarına ve psikologlarına hatta İstanbul'daki Paris'i kana bulayan Ülkü Ocağı'nın komando kamplarından yetişen mafya babalarına kadar uzanan ve Nemrut Dağı'nda sonlanan bir kedi-fare oyununu konu alan bu kitabı okurken hem Jean Cristophe'un ne kadar usta bir yazar olduğunu anlayacak hem de Türkler'in, Türkiye'nin yakın tarihinin incelendiği için sevinçle karışık bir heyecan duyacak, kitabın son sayfalarında ise yazarın size dertleriyle içinizden biri gibi hissettireceği psikologa çok ama çok şaşıracaksınız.
Aşkın, savaşın, psikopatlığın ve Türkiye'nin  Fransız bir yazar tarafından bir arada işlendiği bu Doğan yayınları tarafından çıkan bu kitap sizi kendine hayran bırakabilir.

Elveda Gülsarı/Cengiz Aytmatov

Elveda Gülsarı, Kırgız edebiyatının güçlü kalemi rahmetli Cengiz Aytmatov'un en meşhur romanlarından biridir.Ana konu cins ve ünlü bir yorga olan Gülsarı isimli atın doğumundan ölüm yılına kadar geçen zorlu hayat hikayesi gibi görünse de atın sahibi Tanabay ve Tanabay'ın devrime inanmış 'yoldaş'larıdır.
Tanabay, çocukluk, gençlik ve hatta yaşlılık dönemini bile kutlu armanı olan devrime adamıştır fakat bu siyasi rejim onun ömrünü rezillik ve sıkıntılara sürüklemiştir.Bununla da sınırlı kalmayan Aytmayov, kendine özgün anlatım biçimi ile Orta Asya'nın, Tanrıdağları'nın eteklerinin töresini ve kültürünü de işlemiştir.
Kısacası Elveda Gülsarı ; Tanabay Bakasov ve Gülsarı adlı atın hayatını işlerken hala kimi gençlerin umut bağladığı siyasi rejime,komünizme, ağır eleştiriler getiren bir kitap.

Da Vinci Şifresi/Dan Brown

Bakırköy'de Kültür Köprüsü ismi verilen,korsan kitap alan ve satanların mabedi haline gelmiş bir köprü var,neredeyse hepinizin yolu düşmüş,hiç değilse yanından geçmiş veya ismini duymuşsunuzdur o köprünün.İşte Da Vinci Şifresi isimli mükemmel eserle benim ilk tanışmam da o köprüde oldu.Karanlık bulutların İstanbulun üzerini kapladığı bir pazar gününde, internette gizli örgütleri araştırırken  tavsiye olarak karşıma çıkan bu kitabı aynı günün ikindi vakti aldım.İlluminati'ye,gizli tarikatlara ve kanınızı donduracak Hıristiyan ayinlerine yer veren bu kitabı elinizden bırakamayacaksınız.Adeta bir yapboz gibi birbirini tamamlayan olayların içerisinde kaybolacak,aynı zamanda Fransa'da bulunan tüm müzeleri,mimari yapıları oturduğunuz yerden gezmiş olacaksınız.
Usta bir yazar olan Dan Brown'ın kaleme almış olduğu bu eseri okurken farkında olmadan Fransız tarihini ve Hıristiyan tarikatlarını aklınıza kazıyacak, resim yapmak için ölüleri mezarından çıkartacak kadar psikopat bir kişiliğe sahip olan Da Vinci'nin şifresini çözeceksiniz.

Küçük Ağacın Eğitimi/Forrest Carter

Yaz aylarını bilirsiniz ; şezlongunuza uzanıp piliç gibi kızarırken kitap okumaktan başka yapacak işinizin olmadığı aylardır.İşte ben bu zaman diliminde afedersiniz ama hayvan gibi kitap okudum ve elimde okuyacak  kitabım kalmadı ve imdadıma abim koştu.Neredeyse okuduğu bütün kitapları koyduğu kitaplığından Küçük Ağacın Eğitimi isimli tozlu eseri çekti ve bana verdi.Kitap kapağındaki çadırlardan ve insanlardan kızılderililer ile alakalı bir kitap olduğunu anlamıştım.Her neyse sadede gelelim ve size kitabı anlatayım :

Eğer siz değerli kitap tutkunları Şeker Portakalı isimli harika yapıtı okuduysanız ve beğendiyseniz Forrest Carter'ın Kızılderili dedesi  tarafından "gidişat" tanımıyla  ona yaşatarak öğretilen bir takım gerçeklerin farkına varacak ve bir deneyim meyvesi olan bu kitaba bağlanacaksınız.Ayrıca bu kitapta beş yaşında annesini ve babasını kaybeden yazarın yaşadığı drama hüzünlenirken aynı zamanda da yazarın büyükanne ve büyükbabasının her hafta kütüphane'den kitap alıp o kitaplar hakkındaki tartışmalarını okurken kahkahalara boğulacaksınız.

Ben Uğur Büyükbunar, eğer çoluk çocuk sahibiyseniz ve doğa hayranı,sorumluluk sahibi,paylaşımcıl,bencil olmayan bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız çocuğunuza hemen bu kitabı okutmalısınız.

Bir Çift Yürek/Marlo Morgan

Şehrin kalabalığından,insanların iki yüzlülüğünden ve çıkarcılığından uzaklaşmak istiyorsanız evinizin en sakin köşesine çekilin ardından da bu kitabı okumaya başlayın
Maddiyat üzerine dostlukların kurulduğu,ne kadar cansız bir varlık olsa da büyüleyici etkisiyle insanları kendisinin kölesi yapan paranın kimde çoksa o'nun üstün olduğu 21.asırda bir çocuk masumiyetiyle insanlığı arıyorsanız bu tam size göre bir kitap.

Bir Çift Yürek ; paranın köpeği olmuş Amerikalı meşhur bir kadının tüm değerli eşyalarının ateşe atılıp ilk ders olarak maddiyatın ne kadar kolay kaybedilecek bir şey olduğunu öğrenmesiyle başlayan bir yolculuğun hikayesidir.

Yine bu kendi deyimiyle "kentli" olan kadın ; öğretilerle süslenmiş olan bu çetin yolculuğun başında cahil diye tanımladığı insanlardan  ne kadar çok şey öğrendiğinin ve bu yolculuğun onu ne kadar değiştirdiğinin farkına yolculuğun sonunda varacaktır.

Uzun lafın kısası Bir Çift Yürek ; hayata bakış açınızı Kızılderili felsefesiyle değiştirecek bir kitap,okuyun derim.